22 Mart 2009 Pazar

ruzigarımın esintileri

merhaba blog(farkındaysan bu sefer lan demedim),

naber? ben aşıım olm. gene aşık oldum. grip olur gibi aşık oluyorum, zaten etkisi de grip kadar sürüyor.

(eskiden bir zatürre olmuşluğum da vardı, hala çekiyorum o illeti, onu saymıyoruz.)

ruzigarımın eski bölümlerini izleyip izleyip, iç geçiriyorum. "negzel gözleri var laaaaaaaan, ne şirin kurbaa gibi..:)" diyorum kendi kendime. komik oluyor böyle deyince ama, kendi kendime konuştuğumun da o zaman farkına vardım. çok tatlı be, var ya, çok şaane.

... de işte, bi kusuru ankaralı. üstelik benim okulumdan. nası es geçtim ben bu cıvırı? kafamı hangi taşa çalsam bilemiyorum şinci...
o değil de, o zaman tanısaydım meselağ, sevmeyebilirdim; kendisinin fazlasıyla ukala olduğunu bildiren kimi duyumlar da aldım, nebliim, aşk böyle güzel işte, pılatonik pılatonik güzel gidiyo...

ama yaaaaa, bana da öyle baksa, ama rol yapmasa... zannımca benden kısa ama, olsun, öyle baksa, eğilip de... beni uyandırsa, çay koysa, kızsa(ki muhtemeldir, diğerleri olmasa da bunu yaşardık), bağırsa, çağırsa, kavga etsek(bu konuda iyiyim), barışsak sonra...

fırtınalı bi aşk yaşasak. zaten ancak o olur...

turnam gidersen başkente, turnam yare selam söyle...
karlı dağların ardında, turnam yare selam söyle...

- şövalyeler pazartesi rüzgarı odamda istiyorum!

not: sonuna iyi getirdim de bağlayamadım. ama yarın benim olsa, negzel olur du di mi lan blog("lan" dedim ama, bu "lan" ferhan şensoy lan'ı idi, sonradan şeyolmasın.)?

höperim gıdılardan, canım blogum!:)

19 Mart 2009 Perşembe

soluk soluğa

merhaba lan blog(bu seslenişi sevdim, normalde "lan" demeyi sevmem ama, burda yabancımız yok nas'lolsa),

naber? napıyosun?

ben iyiyim galba. başlıktaki şarkıyı dinliyorum. bence saçma bi şarkı bu. ama seviyorum. saçma olması sevmemi engellememiş anlaşılan. evet.

bakalım şimdi ne çalıcaaaaaak: benim olsun bu! hadi ama winamp!

...

ne bahtsızım ben be! şarkı listesi bitmiş. hemmen şafıllıyorum bebeyim: haluk levent - yalan.

a, bak bu şarkı şaaaanedir.

"hergün unuttum diyorum
artık bitti bugün yepyeni bir gün
sonra küçük bir bakışın senin
küçücük bir gülüşün alevlendiriyor külleri

soranlara unuttum diyorum
adı neydi hatırlamıyorum
ben artık sevmiyorum
yalan
ama öyle demiyor içim
susmuyor susmuyor kalbim
hala deli divaneyim

nereye gitsem ne yapsam
herşeyde sen güzelde ve çirkinde
güzelde sevgin var insafsız
çirkinde koyup gidişin
sevmiyorum deyişin "


bak işte. yapmıcaktın bana bunu...

evet, soranlara unuttum diyorum, çemkiriyorum hatta, ama yalan be. ben biliyorum işte bunu. hala nevresimde kokusunu aradığımı da saklıyorum kendimden. halbuyse aranıyor işte.

bazen neyi özlediğimi de unutuyorum, adını unuttuğum gibi: adını unutmaya devam ediyorum.

biliyorum, girişle son pek uyumlu olmadı ama, winamp tanrıları beni sevmiyor demek ki, bugün kurban olarak beni seçtiler blog.

napalım, bu da varmış kaderde. höperim seni.

yeni şarkı bi aranjman, ve'shuv itchem, türkçe versiyonuyla:

"dünyaya geldik bir kere, kavgayı bırak her gün bu şarkıyı söyle..."

söyle blog, bizim şarkımız olsun bu: ...
Sevdikçe güler her çehre...

18 Mart 2009 Çarşamba

soru çözmek üzerine bir kısım düşün(eme)meler

merhaba lan blog,

bugün 282 soru çözdüm. hafiften tırlatmaya başlıyor olabilirim, bilemiyorum. ki bence, gayet mümkün bu.

profesyonel tembel, profesyonel haylaz, profesyonel öğrenci, profesyonel(negzel bi kelime oldu bu be...)... bişiler olmamdan mütevellit sıkılıyorum. benim liseye giderken de en büyük hayalim, eve gidip uyumaktı, üniversitede de, ağzını kıriiiim, çalışırken de... nedir bu lanet kardeşim!

uy-kum var!

bak, şimdi de yatsam, o çarpıntılar uyutmıcak beni. ölmüyorum, sürünüyorum ayol, durum bu minvalde yani.

hazır bahar gelmişken aşık olayım dedim, sonra üşendim. ha bak onu saydım az önce, haylazlığımdan bahsederken. bi insan aşık olmaya bile üşeniyorsa, bence, mezarını hazırlamalı. samimi söylüyorum. şimdi bak, okuyosan bunu, bunalımdayım sanacaksın. değilim, valla bak. sadece yoruldum. bi uyusam geçecek her şey.

- dünya düzelince beni uyandırın!
+ (gulp?!)

10 Mart 2009 Salı

eszamansiz iki salincagiz ankaranin cocuk parkinda (ek$iden alıntı)

"benim zincirlerim sağlamken, kırıktı seninkiler.
sen tamir olduğunda ise ben kırmıştım zincirler...
sen sallanırken dururdum ben ,
ben sallanırken sen... "

herhangi bi gün çıkmıştın karşıma. aşıktım aslında ben o zaman birlikte olduğum kadına. kahkahaları hayatımı dolduruyor, gözleri beni büyülüyordu. yerçekimi gibi etkisindeydim. neden bilmem, seninle tanıştığımızda sarsılmadım. hayır, öyle bi anda çarpılma, yıldızların tepemde dolaşması falan da değildi. "merhaba" dedin. döndün, masana oturdun. önemsemedim bile o an seni. bizim bölümden bi kızdın işte. arada lablarda karşılaştığım, öylesine tandık bi sima.

dünya, aşık olduğum kadınla benim çevremde dönüyordu, ankara sırf bizim için vardı. sen ise, öylesine biriydin benim için. sıradan, fazlasıyla sıradan... erkeğin aşık hali deli olur, benim de tam delikanlı çağlarım. coştukça coşuyorum, derslerde bile öyle bi cesur çıkışlarım var ki, aşık olmayan yapamaz. gülümserdin bana. kimbilir kafandan neler geçerdi. merak etmezdim. kadınım, beni var eden varlığı düşünürdüm cengaverce çıkışlarımı yaparken. herkes bilirdi bizi. tahtalara vururlardı görenler, muhteşemdik...

sonra bitti.

öylesine otururken bölümün kantininde, yanıma geldin. çektin bi sandalye. "iyi misin?" dedin. iyiydim, nefes alıyor olmam iyi olduğumun yeterli deliliydi. konuştuk, lafladık. sıkıldım sonra ben, yüzüne de söyledim bunu. kalktım, gittim.

bi gün mahalledeki bakkalda karşılaştık. okula gitmeyeli çok olmuştu. onurlu bi şekilde acımı çekiyordum. şaşırdık. tesadüfler sadece 70'li yılların filmlerinde olur sanıyorduk. gülüştük de. yeni taşındığını söyledin. sadece, bizim bölümden kızdın benim için. öyle de kalacaktın.

keşke kalsaydın...

kahve içmeyi sevdik birlikte, film izlemeyi de. akşam üstleri yürüyüş de fena olmuyordu aslında seninleyken. okula bile gitmeye başlamıştım, nasıl gitmeyeyim, neredeyse sürükleyecektin beni...

sonra bi gün. tam artık benim hissettiklerimin gerçekte ne olduğunu anladığım gün. olmaz olası o gün.

cumartesi. camda bekliyorum seni. geçersin de, seni öylesine görmüş gibi olurum, kahveye çağırırım. bakkaldan ekmek alırsın nasılsa. saati 7ye kurdum. 6.30da kalktım ama. bekliyorum. 9.30 gibi göründün, bakkal tarafından, ıskaladım dedim kendime. "garanti, çakmak almaya mutfağa gittiğimde geçti." ama görmeye alışkın olduğum bakkala giderken giydiğin kıyafetler yoktu üstünde. şıktın. çok şık, fazlasıyla şık. saçların dalgalanıyordu işte. benim içimde bi nehir sana doğru akıyordu. birileri beni şehir şebeke ceryanına bağlamış gibiydim. gençtim, heyecanlıydım ve aşık olmuştum: sana. bizim bölümden bi kıza. sıradan, fazlasıyla sıradan bi kıza.

pencerede gördün beni. görmeseydim. elin bi başkasının elindeydi. üstelik adam bence hiç bi şeye de benzmiyordu. kocaman öküz gibi bi herif. hayır, kompleks değil. kendimi asla onun gibi bi öküzle bir tutamazdım. ben elbette ondan çok daha iyiydim. el salladın bana, bunlar kafamdan geçerken. çocuk- afedersin öküz- bildiğin öküz de baktı bana. konuştuk öylesine. "sevgilinmiş, haftasonu sana gelmişmiş."

uzun, çok uzun bi haftasonuydu. pazartesi okula gitmek için kapımı çaldığında açmadım. kızgındım. hakkım yoktu, ama kızgındım. servis saati geldi, geçti, gitmedin. çaldın, çaldın, çaldın. "içerdesin, biliyorum." dedin. içerideydim, ama değildim. senin için içeride değildim.

kapıyı açtım:" pardon müsait değilim" dedim. canın acısın istedim. yatağımda başka bi kadın olduğunu, belki de eski sevgilimle barıştığımı düşünmeni istedim. belki de sadece canın acısın istedin, belki de hepsini istedim.

gözlerimin ta içine, baktın. eski sevgilim gibi baktın. gözlerimin nerede kapı açtığını biliyordun sen de. ne zaman yalan söylerdi gözlerim, ne zaman söylemezdi, biliyordun. kolumu siper edip araladığım kapıdan içeri, evime, dünyama girdin. ilk değildi, ama galiba son olabilirdi...

sanki çok normalmiş gibi kahve yaptın ikimize de. bardakları alıp salona geçtin, seni beklediğim pencereye. sinirden tırnaklarımı yiyordum. senden bundan nefret edersin. bizim bölümden bi kız. sıradan bi kız.

ben sıradan erkek.

erkekliğime halel getirmeyecektim işte. "mutlu musunuz?" dedim, en yavşak sırıtışımla. gülümseyerek "mutluyum" dedin. "beni sevdiğini biliyordum onun, galiba ben de onu seviyormuşum..." dedin.

"seviyormuşsun ha?" ne de güzel bi cümle bu. sen gerizekalısın kızım, sıradan, fazlasıyla sıradansın. herif seni seviyo, yeter. zengindir de o şimdi. neler vaad etti sana? tria mı alacakmış?

bu cümleleri mide bulandırıcı bi üslupla kustum üstüne. bozmadın yine de kendini: "çok yalnızdım, biri tarafımdan seviliyor olmak hoşuma gitti. hem ben de onu seviyomuşum."

kendin hakkında rivayet kullanacak kadar salaktın işte. "neden o, peki?" dedim. yalnızlığımı fark edip, bana açılan kişi o" dedin. delirdim. "ben olsaydım?" dedim," ben olsaydım seni sevdiğini söyleyen, o boyunsuz zürafanın yerinde ben mi olacaktım?" dedim. sadece baktın. bi sigara içiminde ağladık sonra. kahveler de bittiğinde ayaklandın: "arar şimdi beni, telefon evde kalmış"

kapı eşiğinde öptün sonra beni, ilk ve son kez. "neden ondan önce söylemedin?" dedin.

gittin.

"iki rayı gibiyiz bir tren yolunun, yakın olması neyi değiştirir son istasyonun?"*
(yokoylebisevgili, 01.08.2008 02:44)

7 Mart 2009 Cumartesi

hoş gelişler olsun

uzuuuuuuuuuuuuuuuuun bir aradan sonra tekrar bloglamaya başladım. esasen, yazı yazmayı daha çok seviyorum. kalem, kağıt şaane şeyler... vefakat.

gelişimiz hoş olsun.

nebliim. yazarız, karalarız işte bişiler.:)

5 Mart 2009 Perşembe

özlemedim seni.

hiç özlemedim seni, özlemek dostluktandır/dostluğundan öte bulmalıyım seni...

çok özlüyorum seni. bazen ama. hep değil.

hep olsa zaten çekilmez be. sürekli aç olmak gibi. midende delik açılmış gibi. manasız işte.

geçen mesela, sabaha karşı özledim seni. o vakte kadar her şey yolundaydı. unutmuş bile sayılırdım. sonra aklıma geldin. hayret ki bu sefer kokun yoktu. duymadım yani kokunu. bence bu çok iyi bi şi. çünkü, kokunla birlikte özleyince seni, kötü oluyorum. olmayayım be. o kadar özlemek nedir sen bilmezsin ya, öylesine yazıyorum.

anlamanı, okumanı, dönmeni falan istiyorum sanma. bazen, sadece özlemek güzel oluyor.

çünkü o zaman beni üzemiyorsun.

çünkü o zaman beni seviyor oluyorsun. ne komik di mi, "-di'li geçmiş zaman"lı cümleler kurmak. şimdi böyle yazınca seni suçluyorum sanacak okuyanlar. halbuki değil. riski paylaştık biz. %50, %50. eşit kusurluyuz. belki ben biraz daha fazla.

olsun, ben de vicdan azabıyla fazlasını çıkarıyorum kendimden. biliyorum, arada aklına geldiğimde bana çok kızıyosun. seni kendimden uzaklaştırdığım için. bize, bunu yaptığım için. en sevdiğin arkadaşını elinden aldığım için. hayır, en sevdiği arkadaşıydım ben. sevgilisi gibi, değil gibi. gibi gibi.

ultra ekonomik bi şeydik. enflasyona yenildik.

her şeyin adı küçük yazıldı

...

geri dönmeni beklemek, bekleyişlerin en güzeliyken...

dönme artık, neye yarar?