10 Mart 2009 Salı

eszamansiz iki salincagiz ankaranin cocuk parkinda (ek$iden alıntı)

"benim zincirlerim sağlamken, kırıktı seninkiler.
sen tamir olduğunda ise ben kırmıştım zincirler...
sen sallanırken dururdum ben ,
ben sallanırken sen... "

herhangi bi gün çıkmıştın karşıma. aşıktım aslında ben o zaman birlikte olduğum kadına. kahkahaları hayatımı dolduruyor, gözleri beni büyülüyordu. yerçekimi gibi etkisindeydim. neden bilmem, seninle tanıştığımızda sarsılmadım. hayır, öyle bi anda çarpılma, yıldızların tepemde dolaşması falan da değildi. "merhaba" dedin. döndün, masana oturdun. önemsemedim bile o an seni. bizim bölümden bi kızdın işte. arada lablarda karşılaştığım, öylesine tandık bi sima.

dünya, aşık olduğum kadınla benim çevremde dönüyordu, ankara sırf bizim için vardı. sen ise, öylesine biriydin benim için. sıradan, fazlasıyla sıradan... erkeğin aşık hali deli olur, benim de tam delikanlı çağlarım. coştukça coşuyorum, derslerde bile öyle bi cesur çıkışlarım var ki, aşık olmayan yapamaz. gülümserdin bana. kimbilir kafandan neler geçerdi. merak etmezdim. kadınım, beni var eden varlığı düşünürdüm cengaverce çıkışlarımı yaparken. herkes bilirdi bizi. tahtalara vururlardı görenler, muhteşemdik...

sonra bitti.

öylesine otururken bölümün kantininde, yanıma geldin. çektin bi sandalye. "iyi misin?" dedin. iyiydim, nefes alıyor olmam iyi olduğumun yeterli deliliydi. konuştuk, lafladık. sıkıldım sonra ben, yüzüne de söyledim bunu. kalktım, gittim.

bi gün mahalledeki bakkalda karşılaştık. okula gitmeyeli çok olmuştu. onurlu bi şekilde acımı çekiyordum. şaşırdık. tesadüfler sadece 70'li yılların filmlerinde olur sanıyorduk. gülüştük de. yeni taşındığını söyledin. sadece, bizim bölümden kızdın benim için. öyle de kalacaktın.

keşke kalsaydın...

kahve içmeyi sevdik birlikte, film izlemeyi de. akşam üstleri yürüyüş de fena olmuyordu aslında seninleyken. okula bile gitmeye başlamıştım, nasıl gitmeyeyim, neredeyse sürükleyecektin beni...

sonra bi gün. tam artık benim hissettiklerimin gerçekte ne olduğunu anladığım gün. olmaz olası o gün.

cumartesi. camda bekliyorum seni. geçersin de, seni öylesine görmüş gibi olurum, kahveye çağırırım. bakkaldan ekmek alırsın nasılsa. saati 7ye kurdum. 6.30da kalktım ama. bekliyorum. 9.30 gibi göründün, bakkal tarafından, ıskaladım dedim kendime. "garanti, çakmak almaya mutfağa gittiğimde geçti." ama görmeye alışkın olduğum bakkala giderken giydiğin kıyafetler yoktu üstünde. şıktın. çok şık, fazlasıyla şık. saçların dalgalanıyordu işte. benim içimde bi nehir sana doğru akıyordu. birileri beni şehir şebeke ceryanına bağlamış gibiydim. gençtim, heyecanlıydım ve aşık olmuştum: sana. bizim bölümden bi kıza. sıradan, fazlasıyla sıradan bi kıza.

pencerede gördün beni. görmeseydim. elin bi başkasının elindeydi. üstelik adam bence hiç bi şeye de benzmiyordu. kocaman öküz gibi bi herif. hayır, kompleks değil. kendimi asla onun gibi bi öküzle bir tutamazdım. ben elbette ondan çok daha iyiydim. el salladın bana, bunlar kafamdan geçerken. çocuk- afedersin öküz- bildiğin öküz de baktı bana. konuştuk öylesine. "sevgilinmiş, haftasonu sana gelmişmiş."

uzun, çok uzun bi haftasonuydu. pazartesi okula gitmek için kapımı çaldığında açmadım. kızgındım. hakkım yoktu, ama kızgındım. servis saati geldi, geçti, gitmedin. çaldın, çaldın, çaldın. "içerdesin, biliyorum." dedin. içerideydim, ama değildim. senin için içeride değildim.

kapıyı açtım:" pardon müsait değilim" dedim. canın acısın istedim. yatağımda başka bi kadın olduğunu, belki de eski sevgilimle barıştığımı düşünmeni istedim. belki de sadece canın acısın istedin, belki de hepsini istedim.

gözlerimin ta içine, baktın. eski sevgilim gibi baktın. gözlerimin nerede kapı açtığını biliyordun sen de. ne zaman yalan söylerdi gözlerim, ne zaman söylemezdi, biliyordun. kolumu siper edip araladığım kapıdan içeri, evime, dünyama girdin. ilk değildi, ama galiba son olabilirdi...

sanki çok normalmiş gibi kahve yaptın ikimize de. bardakları alıp salona geçtin, seni beklediğim pencereye. sinirden tırnaklarımı yiyordum. senden bundan nefret edersin. bizim bölümden bi kız. sıradan bi kız.

ben sıradan erkek.

erkekliğime halel getirmeyecektim işte. "mutlu musunuz?" dedim, en yavşak sırıtışımla. gülümseyerek "mutluyum" dedin. "beni sevdiğini biliyordum onun, galiba ben de onu seviyormuşum..." dedin.

"seviyormuşsun ha?" ne de güzel bi cümle bu. sen gerizekalısın kızım, sıradan, fazlasıyla sıradansın. herif seni seviyo, yeter. zengindir de o şimdi. neler vaad etti sana? tria mı alacakmış?

bu cümleleri mide bulandırıcı bi üslupla kustum üstüne. bozmadın yine de kendini: "çok yalnızdım, biri tarafımdan seviliyor olmak hoşuma gitti. hem ben de onu seviyomuşum."

kendin hakkında rivayet kullanacak kadar salaktın işte. "neden o, peki?" dedim. yalnızlığımı fark edip, bana açılan kişi o" dedin. delirdim. "ben olsaydım?" dedim," ben olsaydım seni sevdiğini söyleyen, o boyunsuz zürafanın yerinde ben mi olacaktım?" dedim. sadece baktın. bi sigara içiminde ağladık sonra. kahveler de bittiğinde ayaklandın: "arar şimdi beni, telefon evde kalmış"

kapı eşiğinde öptün sonra beni, ilk ve son kez. "neden ondan önce söylemedin?" dedin.

gittin.

"iki rayı gibiyiz bir tren yolunun, yakın olması neyi değiştirir son istasyonun?"*
(yokoylebisevgili, 01.08.2008 02:44)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder